NEREDE O ESKİ RAMAZANLAR
Çocukluğumdaki Ramazanları çok az hatırlıyorum. Özellikle sahur vaktinde uyanık olmamıza karşın kurulan sofraya yorganın altından bakıp, bir türlü sofraya çağrılmayışımızı nasıl unutayım? Sahura kalktığımızda da gün boyu oruç tutmaktan ziyade yarım gün oruçlarını tutardık. Oruç tutmaya çok hevesliydik çok. Oruç tutanlarımız, sahurunu yer ve işi olan işine giderdi. Sahur sonrası uykuyu ben pek hatırlamam. Bize kahvaltı yaptırırlardı. Çocukların teravihe gitmelerinin zevki bir başka olurdu. Safların arkasında gülüşmeler, itişmeler bir âlemdi. Teravihe ellerde fenerlerle veya çıralarla gidilir, ortalık fener alayını andırırdı.
Takvim ve saat sanırım kimsede olmazdı. Mehmet Bey'in ifadesiyle 'Öğretmenin radyosu vardı.
Kırmayla havaya ateş ederdi iftarda'. Gökteki aya, yıldızlara veya güneşe bakılarak vakit tayin edilirdi. Sanırım, iftarlarımızı da geç açar, sahurlarımızı da geciktirdiğimiz bir hakikatti. Hele hele sahura uyanamamak sıradan bir haldi. Ertesi gün, günün haberi olurdu. Filan, filan sahura kalkamamışlar diye. Sahurda da ocakta ateş yakılır, pilekiler dayatılır ve mısır ekmeği pişirilirdi. Şimdiki gibi hazır ekmek nerde? Erişte, yufka işini de ben pe...
Gündemin devamı